6 Eylül 2025 tarihinde İstanbul’un Küçükçiftlik Park’ında gerçekleştirilen Manifest müzik grubunun konserine ait görüntüler, “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle erişime engellendi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Konser sırasında yaşanan dans ve gösterilerle ilgili olarak re’sen soruşturma başlatıldığını duyurdu. Açıklamada, “hayasızca hareketler” ve “teşhircilik” suçlarıyla ilgili olarak grup üyelerinin ifadelerine başvurulduğu bildirildi. İfade süreçlerinin ardından, grup üyeleri yurtdışı çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla özgürlüklerine kavuştu.
Manifest grubu, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, sahnelerindeki şovun sorumluluğunu üstlendiklerini ve kimseyi rahatsız etmek ya da hassasiyetleri göz ardı etmek gibi bir amaçları olmadığını belirtmişti. Grup, konserin sanatsal bir ifade biçimi olduğunu ve toplumsal bir sorun olarak değerlendirilmemesi gerektiğini savundu.
Olayın ardından, yeni bir gelişme yaşandı ve Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliği’nin aldığı karar doğrultusunda, Manifest’in konser görüntülerine erişim engeli getirildi. Erişim engeli kararı, 5651 sayılı Kanun’un 8/A maddesine dayandırıldı. Bu madde, “yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması” gibi sebeplerle, hâkim veya ilgili bakanlıkların talebi üzerine içeriklerin kaldırılmasını veya erişimin engellenmesini öngörüyor.
İfade Özgürlüğü Derneği’nin internet sitesinde yer alan habere göre, bu tür kararlar, Cumhurbaşkanlığı veya güvenlik bakanlıklarının talebi doğrultusunda alınabiliyor. Ayrıca, içeriğin kaldırılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının, derhal ve en geç kararın bildirilmesinden itibaren dört saat içinde uygulanması gerekiyor.
Bu durum, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve sanat üzerindeki baskılarla ilgili tartışmaları yeniden gündeme getirdi. Müzik grubu Manifest’in yaşadığı bu tecrübe, benzer durumların sanatçılar için nasıl sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Özellikle, sanatsal yaratım ve ifade özgürlüğü kavramlarının, devletin güvenlik kaygılarıyla nasıl çatışabildiği üzerine fikir yürütmek önemli bir hale geldi.
Manifest’in konseri, sadece bir müzik etkinliği olmanın ötesinde, toplumsal değişim ve ifade özgürlüğü bağlamında da bir simge haline dönüştü. Grupların, sanatlarını icra ederken karşılaştıkları engellemelere karşı duruş sergilemeleri, sanat camiasında ve daha geniş toplumsal kesimlerde tartışmalara yol açmakta.
Sonuç olarak, Manifest’in Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştirdiği konser ve ardından gelen hukuki süreç, Türkiye’nin güncel sanat ve ifade özgürlüğü konularındaki zorluklarını ortaya koydu. Bu olay, yalnızca sanatçılar için değil, aynı zamanda toplumsal hafıza ve kültürel kimlik için de önemli bir hikaye oluşturuyor. Toplum, yaşanan bu tür kısıtlamalar karşısında sanatın gücünü ve önemini daha iyi anlamaya başlıyor.