Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, sosyal medya platformu X üzerinden gerçekleştirdiği bir paylaşımda, gazeteci Fatih Altaylı’nın bazı ifadelerinin yer aldığı bir görüntüyü “Suyun ısındı” sözleriyle yayınlamıştı. Bu paylaşım, Altaylı’yı hedef gösteren bir adım olarak değerlendirildi. Ardından, Altaylı gözaltına alındı ve tutuklanarak Silivri Marmara Cezaevi’ne gönderildi. Gözaltına alınma süreci ve sonrasındaki gelişmeler, Türkiye’nin basın özgürlüğü ve gazetecilere uygulanan baskılar açısından büyük bir tartışma başlattı.
Fatih Altaylı’ya, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 310/2 maddesi ile 106/1 bendinden suçlama yöneltildi. Suçlamanın, Altaylı’nın “cumhurbaşkanını tehdit ettiği” iddiasına dayandığı belirtildi. 22 Haziran tarihinde Silivri’ye gönderilen Altaylı’nın iddianamesinin hazırlandığı bilgisi verildi. Hazırlanan iddianame doğrultusunda, Altaylı’ya karşı benzer bir suçlama ile ceza talep edildi. Altaylı için, 5 yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezası talep ediliyor. Bu durum, Türkiye’de ifade özgürlüğü hakkındaki endişeleri bir kez daha gündeme taşımış oldu.
Olayın merkezinde yer alan Fatih Altaylı, söz konusu videoda, halkın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ömür boyu görevde kalmasına yüzde 70 oranında “Hayır” dediğine dikkat çeken bir anketi yorumladı. Altaylı, videoda şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu oran, çok da beklediğim bir oran. Şu anda AKP seçmeninin önemli bir bölümü ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) seçmeninin bir bölümü dışında hiç kimse böyle bir şeye onay vermez. Geçmişine bak bu milletin, yakın geçmişinden söz etmiyorum, uzak geçmişine bak. Bu millet padişahını boğmuş bir millettir. Hoşuna gitmediği zaman, istemediği zaman…”.
Altaylı’nın ifadeleri, Türk siyasi tarihinin ve toplumsal dinamiklerinin derinliklerine işaret ederken, aynı zamanda halkın yönetimdeki otoriteye karşı duruşunu da vurgulamaktadır. Bu tür söylemler, ülkedeki demokratik süreçlerin sağlığı açısından oldukça kritik bir öneme sahiptir. Bununla birlikte, Altaylı’nın tutuklanması ve hakkında verilen cezai işlem, basın mensuplarının ifade özgürlüğü üzerindeki baskının bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Sonuç olarak, bu olay, Türkiye’deki basın özgürlüğü sorununu bir kez daha gündeme getirerek, gazetecilik mesleğinin zorluklarını ve kamuoyunu bilgilendiren kişilerin karşılaştığı riskleri gözler önüne serdi. Fatih Altaylı’nın durumu, yalnızca bir bireyin başına gelen bir olay olmanın ötesinde, daha geniş çapta bir ifade ve basın özgürlüğü sorununu işaret ediyor ve toplumun demokratik değerlerine yönelik tehditleri ortaya koyuyor.